HALKA ÖNDERLİK EDEN ÖZGÜRLÜK (28 Temmuz 1830)
“Paris, 28 Ekim 1830. Tıpkı avını kapmayı bekleyen bir hayvan gibi, ben de bir şeyler yazmak için bekliyorum. Bir şeyler yazmak ve yapmak için. Herkesin istediği, sıcak, özgür ve etkileyici bir şeyler. Yavaş yavaş yeni konular bulmaya başladım. Bunlardan biri de modern bir konu: bir barikat. Vatanları için kendilerini feda etmiş cesur insanların barikatını çizmek istiyorum. Bu benim için bir onur meselesi oldu.” Eugene Delacroix
Ortada göğüsleri görünen bir kadın. Elinde Fransız bayrağı. Hemen önünde, yerde, yaralı ve ölüler. Kanlı kaldırım taşları. Aristokrat ceketi ve şapkası giymiş bir devrimci. Hemen arkasında iri başlıklı ve beyaz kuşaklı bir adam. Kadının hemen arkasında bir çocuk. İki elinde de tabanca var. Arkada BastiUe’in silueti. En arkada sağda, ateş etmeye hazır bir müfreze. Gökyüzüne yükselen toz ve duman bulutu.
En öndeyse üç ceset görülüyor. Sağdaki ceset kraliyet muhafızlarından birine ait. Gri-mavi şapkası, üniforma süsleri, beyaz ayak bilekleri ve ayakkabısıyla öylece uzanmış. Şapkası yana düşmüş. Hemen yanında yine bir kraliyet askeri. Bu kez asker zırhlı, apoletli ve açık renk eldivenli.
Solda, birilerinin pantolonunu çıkarmaya çalıştığı vurulmuş bir mücadeleci dikkat çekiyor. Resmin solunda ve en kenardaki kişi Ulusal Muhafızlara ait bir bere takmış. Silahlarıysa, bir eskrim kılıcı ve bir kaldırım taşı. Sağdaki çocuksa, elinde iki tabanca tutmuş, 1816 yılı atlı askerlerine benzer bir kıyafet giymiş, nara atıyor. Çocuk, kraliyet muhafızlarına ait bir çanta kuşanmış ve başına da eski tip bir şapka takmış. Üç adam çok belirgin: ilk adam büyük bir bere taşıyor. Ön kısmında bir tabanca ve büyük bir kabza; omzundan beline inen bir kuşak ve elinde bir kılıç görülüyor. Duruşundan ve tipinden köylü bir mücadeleci olduğu anlaşılıyor. Tabancası, kraliyet askerlerinden gasp edilmiş. Beresindeki işaret, Louis Philippe sempatizanı olduğunu gösteriyor. İkinci adam, elinde bir çifte tüfek taşıyor. Bu bir av tüfeği. Başında yüksek tepeli bir şapka var. Adam, görünüşünün aksine, bir burjuva değil. Geniş bir pantolon ve kırmızı renkli kemer onun bir zanaatçı, bir işçi atölyesi şefi, ya da bir işçi derneği üyesi olduğunu gösteriyor. Üçüncü adam yaralanmış, kanı kaldırım taşı üzerine akmış. Biraz doğrularak başını kaldırmış, ortadaki kadına bakıyor. Kıyafetinden, Paris’e inşaatlarda çalışmak için gelmiş bir köylü olduğu anlaşılıyor. Özgürlük, tabloda yer alan tek kadın. Üzerinde üst kısmı parçalanmış uzun bir elbise ve belinde bir ucu dalgalanan kırmızı bir kuşak görülüyor. Sol elinde, 1816 modeli, süngülü bir tüfek; sağ elindeyse üç renkli Fransız bayrağı var. Bilindiği üzere Fransız devriminin rengi olan mavi ve kırmızı, eski monarşi rengi beyazla birleşmiş ve üç renkli bayrağı oluşturan renkler, tüm dünyada özgürlüğün amblemi haline gelmiştir. Aynı bayrak, ayaklanma sırasında hep bir sembol olarak kullanıldı. Bu sembolle bizzat özdeşleşen resimdeki kadının profilden görünüşü, bakışlarını arkaya yönlendirdiğini gösteriyor. Başında Frigya tarzı bir bone var. Frigya tarzı boneler, ya da başlıklar antik Pers uygarlığında moda olmuş, ardından o bölgeden getirilen köleler aracılığıyla Roma uygarlığına girmiş ve son olarak da Fransız Devrimi sırasında askeri bir başlık konumunu almıştır. Bu ayrıca, önce özgürlüğün bir ikonası, daha sonra cumhuriyetin bir atribüsü konumuna gelir.
Resmin arka planında, farklı silahlarla donatılmış bir kalabalık görülüyor. Ortadaysa, çift kazıklı bir politeknisyen dikkat çekiyor. Ön plandaki sahne, kaldırım taşları arasına karışmış yaralılar ve yerinden sökülmüş taşlara akmış kanlarla betimleniyor. Arkada görülen binaların altında, krala bağlı bir savaş müfrezesi yer alıyor. İçlerinden çoğu ateş etmek için hazırlanıyor ya da ateş ediyor. En üstte, Nötre Dame Kilisesi’nin kuleleri göğe yükseliyor. Kulelerden birinin tepesine bir bayrak çakılmış. Delacroix, bu tip şeyler için belediye binalarından çok katedralleri tercih etmiş. Ressam bu tabloyu yaptığı sıralarda, dostu Victor Hugo’nun Nötre Dame’m Kamburu kitabı büyük yankı uyandırmıştı. Katedral, yazarlarda olduğu gibi ressamlarda da başkaldırının, özgürlüğün ve duyarlılığın sembolü olur. Bir süre sonra Victor Hugo Sefiller adlı romanını yazacak; Gavroche, askerlerle savaştıktan sonra barikatta yaralanacaktır. Tüm bunlar, aynı zamanda Delacroix’in resim karakterleri olacak ve (262×325) cm boyutlarındaki Halka Önderlik Eden Özgürlük adlı tabloyu yaratacaktır.
Delacroix, Temmuz 1830′da verilen mücadeleye bizzat katılmış bir isim. Bu mücadele sırasında Ingres ve diğer sanatçılarla birlikte Louvre Müzesi’nin korunmasını üstlenir. O dönemde 33 yaşındadır ve çoktan ünlü biri olmuştur. Hatta resimlerinden biri 18. Louis tarafından satın bile alınmıştır. Aynı şekilde 1824 yılında Sakız Katliamı adlı tablosu Kral X. Charles tarafından kabul edilmiş; 1827′de Sardanapal’in Ölümü adlı tablosuysa tam bir skandal yaratmıştır. Ardından, kral olan Louis Philippe, Haçlılar Tarafından İstanbul’un Fethi adlı tablosunu ve daha
Birçok tabloyu satın alır. 1820′de Türk gücüne başkaldıran Balkanların yaşadığını, Avrupalılar hemen romantik bir başkaldırı teması olarak işlemeye başlayınca, Delacroix da bu olayın anısına Sakız Katliamı tablosunu yapar ve bir trajedi sahnesine kendi tarzını yansıtır. Daha sonra antik kıyafetlerden etkilenerek, Antik Yunan konulu birçok resim yapar. Bazen de, Türklerden kaçan anne ve çocuklarını resmeder. Delacroix, 1827′de “Misselonghi Harabeleri Üzerindeki Yunanistan” adlı tablosunu tamamlar. Resimde, bir kadın taşlar arasından zorla ilerlemeye çalışırken görülür. Tüm bu resimlerde en çok dikkat çeken şey, asıl vurgunun kadınlara yapılmış olması. Kadınlar da çıplaklıklarıyla, başkaldırı-romantizm-erotizm üçlüsünün ilginç bir sentezini sunarlar Paris ayaklanmasından sonra, ressamın yaptığı yüzler, jestler ve kıyafetler hem Yunan başkaldırısına, hem de barikatlara aittir. Bu iki tema, birbiri içinde eriyerek başka bir biçime dönüşür. İşte tüm bu anlamların ışığı altında Delacroix, Halka Önderlik Eden Özgürlük adlı tablosunu tamamlar ve bir sonraki yaz sergiler.
Delacroix’in bu resmi, sol ve sağ görüşlüler arasında değişik tartışmalara neden olur. Daha çok aristokratik bir damardan gelen Delacroix, resimlerinde devrimi anlatsa da, devrimci biri değildir. Sağ ve sol kesimin en çok üzerinde durduğu nokta, öndeki karakterlerin görünümü ve söz konusu çıplak kadın olur. Tablo, genel resim kurallarına katı bir biçimde bağlı kalınarak yapıldığı ve yüzeyi siyah bir pudrayla hafif dumanlaştırıldığı için, özgürlük resmi adına zevksiz bir resim olarak algılanır.
1831 Salonu’nda sergilenen Özgürlük, dönemin içişleri bakanı tarafından, Luxemburg Müzesi’nde sergilenmek üzere satın alınır. İki yıl sonra, tablonun konusu fazla politik bulunduğu için yine aynı salona geri verilir, oradan da ressama iade edilir. 1848′de Louvre Müzesi tabloyu yeniden ister. 1852′de İkinci İmparatorluk tabloyu sakıncalı bulur ve depoya kaldırır. Üç yıl sonraysa, uluslararası bir sergi için yeniden ortaya çıkarılır. Bu arada Delacroix resimde bazı değişiklikler yapmıştır. Büyük olasılıkla, mücadelecilerin başlarındaki boneleri biraz daha kırmızılaştırmış, böylece devrimci görünümlerini daha da güçlendirmek istemiş. Yeniden tablonun genel planına dönecek olursak, ilk planda yer alan figürlerin çarpıcı, sert ve etkileyici olduğu son derece açık. Burası resmin en dramatik bölgesini oluşturuyor. İkinci plansa, gerilimin yansıdığı bölge. Arkadaki plandaysa karakterlerin biçimi ve belirsizliği, resme derinlik katıyor.
Üç ayrı tuval ve üç dramatik bölge
Bu üç planın oluşturduğu kompozisyon, merkezde şekillenen üçgen bir biçime sahip. Kadının tuttuğu bayraktan itibaren açılan üçgen, ilk plandaki dramatik sahneyi genişleyerek içine alıyor. Karakterlere ait gövde duruşlarının yönü, birbirini izleyen güçlü bir ritim yaratıyor. Tablo bu büyüklüğüyle gerçekte üç farklı tuvalin birleştirilmesiyle yaratılmış. Tablonun gerçeği bu üç tuvale ait izleri hala taşıyor.
Delacroix’in oldukça ilginç bir tuval tekniği var. Sanatçı, açık renkli bir fon üzerine önce ince uçlu bir fırça yardımıyla karakter ve figürlere ait taslakları çizer. Bunu yaparken önce kahverengi bir pigment kullanır, daha sonra asıl renkleri uygulardı. Uzmanlarca yapılan teknik analizler, tablo üzerinde üç tür resimsel madde kullanıldığını ortaya çıkarır. Birincisi, kalın olmamak kaydıyla taslak çizimi için kullanılan bir madde. İkincisi koyu ve gölgeli renkler. Ressam, çoğu detay için ya da gölge formu için kahverengiyi kullanmış. Üçüncüsüyse, yeniden uygulanmış bazı renkler. Kadına ait bone, resmin hazırlık aşamasında açık bir renge sahipken; ardından, önce sarıya yakın bir kat, ardından kırmızı bir kat, ardından bej renkli bir kat, ardından mavi ve gri karışımı bir kat, ardından sarıya yakın bir kırmızı kat, ardından turuncu bir kat ve son olarak vernikli bir kat uygulanmış. Yapılan analizler, tabloda küçük bir miktar kadmiyum kullanıldığını ortaya çıkardı. Ancak kadmiyum sarısı, resmin tamamlanışından 20 yıl sonra görülmez olmuş. Temelde ressam, Veronese ve Rubens gibi büyük ustalardan etkilenmiş. Bu sayede sadece birkaç pigmentten yola çıkarak çok renkli gri tonlar elde etmeyi başlarmış. Bu resme uygulanan renkler açık renklerden çok, koyu tonlardır. Ressam öncelikle açık ve kapalı tonların karşıtlığı üzerinde durur. Aynı bölgede, ya da dar bir figür üzerinde birbiri ardına sıralanmış ışık-gölge karşıtlığını görmek mümkün. Resmin sağ üst kısmı açık; sol alt kısmı koyu ve kapalıdır. Ve her iki bölümün iç kısmında açık ve koyu bölgeler, kendi içlerindeki kontrastı sürdürürler. Delacroix aynı zamanda renklerin kütlesel azlığı ve çokluğu üzerine kurulu bir kontrast yaratmak istemiş. Hemen hemen her bölgede çok fazla sayıda renk kullanmış, özellikle tamamlayıcı renklere ağırlık vermiş. İki tamamlayıcı renk, renk çemberi içinde iki karşıt bölgeye konmuş. Birbirine yakın duran komşu renkler arasında bile gözle görülür bir karşıtlık söz konusu. Küçük bir renk üzerinde yapılan değişimde, ya da bir figürün çevresindeki renk değişiminde, ressam birbirinden farklı birçok karışım elde etmeyi başarmış.
Genel sahnenin doruk noktasında, bayrakta kullanılan mavi ve kırmızı; birbirine uç noktada karşıt biçimde kullanılmış olsa da, gerçekte iki renk birbirlerinin tamamlayıcısı değildir. Buna karşın bu iki rengin oluşturduğu bütün, fondaki rengin tamamlayanıdır. Bayrağın turuncu kırmızısı, mavi Monarşi ve devrim renklerini taşıyan Fransız bayrağı yeşil karışımı gökyüzünde dalgalanırken; gerçekte turuncu ve kırmızı birbirinin tamamlayanı olarak görülür.
Ressamın bu renkleri ve bayrağı tesadüfen kullanmadığı çok açık. Zira Delacroix için bayrağın yansıttığı imgeler koca bir tarih demekti. Paris’te yaşanan ayaklanma sırasında ressam, dostu Dumas’la karşılaşır ve ona, Nötre Dame’m tepesine bir bayrak dikmek istediğinden söz eder. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi bayrak, Özgürlük temasında baskın bir şekilde işlenmiş. Kadının elindeki ve Nortre Dame’m tepesindeki bayrak; mavi, beyaz ve kırmızı gökyüzü, resim içinde yer alan bayrak renklerindeki diğer nesnelerdir. Mavi,
Beyaz ve kırmızı birlikteliği sadece bayrağa ait değil. Bu renkler daha önce 18. yüzyılda Fragonard gibi Fransız ressamlar tarafından kullanıldı. Belki de, zafer sonrası savaş meydanına dikilen bu renklerde bir bayrak, yurtseverlik fikrini de perçinlemekteydi. Resimde, bayrak üzerindeki açık kırmızı ve koyu mavi, beyaz bir renkle birbirinden ayrılarak, tablonun geri kalan kısmına uydurulması çok zor bir renksel düzensizlik oluşturmuş. Ancak bu durumun, ressamda bir tür izlenimcilik eğilimi ortaya çıkardığı söylenebilir.
Sardanapal için eskiz
Tabloya genel anlamda bir kez daha baktığımızda, arka alt kısma ölü bir dünyanın hakim olduğunu görürüz. Ön taraftaysa bizzat cesteler barikat olmuş. Cesetlerin üzerinde duran canlı figürler, aydınlanarak gökyüzüne yönelmişler. Ancak her şey, ölümün varlığını vurguluyor. Yaralılar, iki dünya arasına yerleşmişler. Mitolojik temalı resimlere hayran olan Delacroix, bu resimde belki de yere düşmüş bir Herkül’e ya da topuğundan yediği okla kıvranan Akhileus’a bir gönderme yapmak istedi
Bu bağlamda tablo ölümün, yenilginin ve trajedinin bir resmi. Buna karşın ölenler birer kahraman, destan yazmış yarı tanrı karakterlerdir ve hiçbir kahraman kadın olmadan tam kahraman sayılmaz. Tarihte kadın adına, kadın için ya da kadın yüzünden yaşanmış trajedilerin sayısı hiç az değildir. Öyle ki kadın, zaten özgürlük demektir.
Tüm bu anlam harmanı içinde bakıldığında Halka Önderlik Eden Özgürlük adlı bu tablonun liberal monarşist bir görüntü sunduğunu pekala söyleyebiliriz. Yaralı adam, bir köylüyken işçi olmuş, çocuksa geleceğin işsizi olmaktan kurtulmuş bir görünümde. Resmin tek burjuvası, arkada bulunan iki kazıklı asker. Ancak o da, bu başkaldırıdan ürkmüş olduğu için geri çekilmiş. Yine de Halka Önderlik Eden Özgürlük, eski bir resimsel geleneği yeniden canlandırır: alegori. Kahramanlar ya da nesneler, belirli bir fikir vermek için özel bir düzenle yerleştirilmiş. Silahlı kadın, aynı zamanda bir savaşçı ve bir koruyucu güç. Bu durum eski resimlerde çok sık kullanılır. Tıpkı tanrıça Athena; ya da barışın ve zaferin sembolü diğer güçler gibi. Fransız Devrimine mal edilen bu resimdeki kadın; bir tür tanrıça ve kadın mesih rolü üstlenmiş. Bir başka anlamıysa, çıplak bir kadın olması nedeniyle, açık bir erotizm sembolü ve çekiciliğin ikonası olması. Delacroix’in başka tablolarına baktığımızda, ölüme bağlı bir erotizm dikkat çeker. Sardanapal resmi bunun tipik bir örneğidir. Resmin üst sol köşesinde bulunan sakallı bir adam, çıplak kadınların bulunduğu noktalara tamamen hakim bir bakışa sahip. Resmin konusu başta da belirttiğimiz gibi, bir trajediyi anlatıyor olsa da, çıplaklık ve erotizmin başı çektiği hemen fark edilir.
Öyle ki Delacroix’in çıplak temalı çok sayıda resmi söz konusu. Çoğunda da çıplak ya da yarı çıplak olarak verilen kadınlar, hem yaşamı hem de ölümü simgeler. Ya da hem acıyı, hem de zevki. Bu anlamda bakıldığında Halka Önderlik Eden Özgürlük, acının ve zevkin, romantizm ve şiddetin, varlıkla yokluğun, gökyüzüyle yeryüzünün, kralla halkın, zenginlikle yoksulluğun ya da trajediyle coşkunun karması bir resim sayılmaz mı?
Kaynak:
http://sfkurt.wordpress.com/2009/06/01/eugene-delacroix-halka-onderlik-eden-ozgurluk/