Yazmamak için çok direndim fakat içime işleyen söz öbekleri dışa vurmak için benliğimden öteye geçiyor. Bazen muhabbetin tam orta yerinde alakasız bir şekilde patlayıveriyor. Yaralıyor aslında sadece beni; söyleyen ben, dinleyen ben, anlayan ben, yıkılan ben… Buraya yazmamın amacı aynı yerden acıtan cümleleri diğerleri ile birlikte tek defada tüketmek. Belki ani bir sızı ile atlatma amacındayım. Yoksa sürekli aynı yere farklı yönlerden işleyen kelime, kelime grubu ya da cümlelerle başa çıkmak gerçekten zor. İlerleyen her gün yükün ağırlaşması, farklı cümlelerin içerisine o’nu alarak sürat ile üzerime gelmesi bende dayanması güç bir duruma sokmaktadır. İyisi mi her gün nefes almayı bile güçleştirecek hale gelmektense buraya yazarım. Dolayısıyla beraber okuyup değerlendirelim, bir çıkış yolu bulalım. Kurtulmak şöyle dursun bununla yaşamayı öğrenmeme katkısı olsun. Aslında seviyorum ben bu durumu, ruh halini. Tarifi zor bir tat bırakıyor üzerimde. Burayı takip edin zira burası sürekli güncellenecek; yutamadığım bütün cümleleri yazarım. Sözcük sözcük, cümle cümle, hazmede ede benliğime ineyim.
Işığın doğdu bu gün içime, sanki her taraf bayram yeri.
Huzmesi ile buluşan toprak daha sıcak, deniz daha mavi
Çocuklar gibiyim bu gün benim gibiler durdurabilir ancak.
Söylenmemiş sözler peşindeyim yazılmış dizeler dizginler beni.
Okuduğum kitap sen söylediğim sözler kastediyor seni.
Derste konu Roma’yı kim yaktı. Ben yanmışım hocam bir gülüşüne, sesine, nefesine. Yanan sadece Roma olsa iyi. Gemileri yakmışlar gitmemek için. Ben gençliğimi yakmışım hocam bir donanma yanmış çok mu? Derslerden en çok Türkçeyi seviyorum, dizeler mısralar beyitlerde onu görünce. Yükleme sorulan sorular içerisinde o yoksa cümleleri dağıtırım hocam. Çarpma, toplama, çıkarma bölme onu vermiyorsa karekökünü alır bire eşitlerim; sadece o olmalı her yerde. Yollar ona çıkmalı, günler o olmalı. Sözünüz vardı hocam onunla aynı sıraya yan yana oturtacaktınız beni. Ben bütün derslerimi ondan alacaktım. Kütle çekim kanununu, termodinamik yasalarını, açıyı, eşitliği, mevsimleri, dizeleri, mısraları, sanatı ve sanatçıyı, ezgiyi kısacası ona dair her şeyi ondan öğrenecektim. Sanmayın sona gelindiğini; ilmek ilmek işlenecek gönül dilinden dökülenler ve bir sonraki günü onunla selamlarken geleceğim buraya.
Uçsuz bucaksız çölde bir serabımsın, bir damla suya değil gözlerine hasretim. Seni bulmak için çıktığım bu yolda heybemde azık değil bir tutam saçın var. Kokusu rayihadan teni ipekten hissi pamuktan. Sana getiren hasretin tutukluyor beni. Bileklerime geçirdiğin kelepçe değil kalbime mühürlediğin adına tutsağım. Zindana ne hacet aklımda adın varken. Beklerim bir gün döner diye, beklerim ömrüm aynı yerde kıpırdamadan geçse bile. Bitmeyecek bu sözler, özden dökülen cümleler belki bu güne yeter ama yarın bu bedene ağır sözler yüklenecek.
İki kelime olsa da bendeki yük taşıyamayacak kadar ağır. Soluklanmak için bırakamıyorum da kenara, nefesim kesilir göğsüm daralır. Bu yükün altında ezilmesem de bir adım ilerleyemiyorum. Gitmiyor ayaklarım senden öteye. Varmak şöyle dursun kıpırdayamıyorum bile. Bu sözlerim bir şikayet değil, müptelası olmuşum bu iki kelimeye. Bir şarkı gibi dilimden düşmüyor adın. Sorulan sorulara cevabım adın olur diye korkarım. Kimse bilmesin, duymasın benden gayrı sevmesin. Bitmesin bu yakarışlarım ertesi güne değin. İyisi mi sen yine buraları takip et. Gücüm yettiğince, senden kalan vakitlerde yine seni yazarım. Bıkmadan usanmadan yeniden, tekrar baştan.
Kal bu gece de yanımda, dinsin hasretim kollarında. Büyülü sesinle sen konuş, al götür beni diyar diyar. Soluğunda kır kokusu sarsın bedenimi. Renklerin cümbüşüyle selamlayalım baharı. Dalalım senle ufkun enginliğine. Sen uzakları seyret ben seni. Sen olan biteni anlat ben sesindeki ahengi dinleyim. Viyolalar en sevdiğim besteyi icra eder gibi. Duruver baş ucumda bu gece. Açık pencereden yıldızlara bakalım ki ben sana doyayım. Yüzün en parlak yıldızdan hallice. Yine gel olur mu okkamdaki mürekkep bitene değin. Ben yine sevdamı yazayım gönül duvarlarıma. Dönüp dönüp okuyayım eksik cümlelerle yazmaya çalışayım bendeki yerini. Yine gel olur mu bırakma sensiz beni.
Kalemim bu gün çok nazlı, seni yazasım gelince kıskançlık emaresi beliriyor onda. Biliyor yine yeniden sadece seni yazacağını. O da haklı; tek bildiğim sen, gecem sen gündüzüm sen. Sadece sensin yaşama ümidim, belleğim, benliğim. Bir lahza uzaklaşsam gözümde tüm renkler mat, siyah beyaza dönüyor. Sen benim görmeye can attığım gökkuşağım, renklere can veren ışığımsın. Görünce çenemin düştüğü, gülücüklerle dolu hayatımsın. Bu gün de bırakma beni cümlelerin esaretine. Kelimeler sensiz dilimi uyuşturuyor. Nefes alamıyorum yaşatmıyor, öldürmüyor da. Yine gel buralara bahar seninle gelsin, yine cümleler dökülsün dilimden fütursuzca.
Ve senle geçirdiğim günler geldi aklıma aniden, küçük bir kare içinde mutluluk resmi. En seçkin ressamların çizdiği gibi. Teması mutluluk, sevinç; sanki bahar sahnesi. Kalbime çizdim kimse görmesin seni. Tekrar tekrar okusam ilk tadı alıyorum, şirin isminden. Yazdım yine yazarım.
Sevgiliye adanan gün bu gün, ılık bir esintiyle karşılıyorum anı. Vakit öğlene yakın, geçtiğimiz yollar kesiyor her yanı. Anıların aksi camlarda beliriyor, kokun hala sokaklarda dolaşıyor. Doya doya çeliyorum içime seni dakikalar uzayıp ömrüm oluveriyor. Köşe başında durup dinlenmek şöyle dursun çatlarcasına koşan kühelanlara özeniyorum. Keşke seni ararken geçtiğimiz sokaklarda öylece yığılılıversem, omuzlasa naaşımı bir grup temiz yürekli genç. Benden arda kalan et ve kemik yığını, ruhuma ağır gelen ise birkaç harften oluşan adın. Ben bırakırım, lakin durmaz içimde haykıran biçare şair. Susmaz, durmaz, uslanmaz vesair… yine gel olur mu dizeler taşınca yolum yoluna düşünce yazarım, sana ve senle yaşanacaklara dair…
Dahasıyla çarpan kalbim ötesini arayan gözlerim ve bir fazlasıyla alığım nefesimle yine yollardayım. Niyetim varmak olsa da yolunda yürümek de güzel oluyor ki maksat sana varmaksa. Yürüyorum sanki yol uzuyor, zaman duruyor. Akıp giden şehrin ışıklarına inat gözlerine bu yolculuk. Geçtiğim kırlardaki çiçeklere inat ben kokunu özlüyorum. Boş bakışlar, solgun yüzler, bitkin düşmüş zaman… işte sensizliğin tasviri. Sürünerek de olsa varmaktır sana niyetim yüzyılları sırtlayan zaman mevhumunun ardından. Dilimde sevdiğin şarkı gönlümde kavuşacağımız baharın hayaliyle yazıyorum bu satırları. Yine gelirim duvarlarına seni yazdığım bu sokaklara, köşe başında soluklanmak için bir yudum sen için uğrarım.
Günün ışıkları gözlerinde yansıyınca başlıyor yaşanılası günüm, bir bakışınla kendimden geçmeye hazırım. Tatlı bir edayla içime içime akıyor, ruhumun derinliklerine işliyor gözlerindeki akis. Durup derinliklerinde kaybolmak istiyorum, yokluk senle olacaksa ben sende yok olmak istiyorum. Zerre hükmü yoksa düşen deryadan bir damla, damlada ben yine sana düşmek istiyorum, esamesi okunmazsa kalemimle işlediğim sözlerin sonundaki noktaya inat virgül olmak istiyorum, bitmedi, tükenmedi ömrüm ki sana yazılan bir çift dize olmak istiyorum.
Dönüp baktığımda geriye kalan senden hatıra zaman, yarım kalmış yarınlar. Renkleri solmuş bir yalnızlık. Niyeti belli umutlarımın tuvalindeki renkleri senin ışığınla bulayacak o eşsiz tabloyu. Renkler senin, ışık senin o tabloyu koruyacak duvar benim saray benim. Zamana düşen bu damga bizim eserimiz olacak.
Bu gün kalemim pek nazlı, gönülden dökülen sözleri yazmamakta direniyor. Sanki tonlarca yük parmaklarımın ucunda bu gün de yazmayıver havasında. Tesellim yine sensin, bizi teselli ancak senden bahsedince diniyor hasret. Cana geliyor kalemim bunu da yazalım, şunu da yazalım eksik kalmasın diyor. Sen aklımdayken unutuveriyorum her şeyi, bile kendimi… Derken fak edemiyorum zamanı ki gün bitmiş… Sayfa dolmuş sadece senin adınla… Soruyorum kalemime bu ne diye… “Ondan başkasını yazmadım” diyor haklı yere. Yine seni okuyorum bu gece, yine seni görüyorum düşlerimde. Korkuyorum soranlara cevabım senin isminle olur diye. Yine, yeniden, ansızın gel. Ben yine aynı yerde yine seninleyim. Şiirler, beyitler yazdığım divanın taç beytinde seni işlemekteyim.
Mana yolculuğuna çıkıyorum düşüncelerimden öteye… Maksadım anlamına ulaşabilmek süregelen bu serüvenin. Azığım birkaç tutam umut ve birazcık yaşanmışlar. Hayalin gözlerimde ufuk çizgisinden beriye. Yürürüm ona doğru varılmayacağı bir yere bile bile. Niyetim bir adım dahi olsa atabilmek, yaklaşabilmek hayaline. Derman kalmamış dizlerimle, sürüne sürüne de olsa varabilmek ümidiyle… Yazarım kendim gibi, arz-ı halim belli niyetim bellidir. Son sözcük ile de olsa kavuşabilmektir emelim. Buralardan ayrılmayıver anlatayım yine içinden geçenleri.
Yine düştüm yollara yağmur yüklü bulutlar gibi. O estikçe gürlüyor ben koştukça susuyorum. Rahmeti düştükçe filizlendirir her şeyi, ben seni sevdikçe köklerimden doğarım. O gider dağlar boyu ben dururum bulurum. Geveze dilime düştü adın durur mu yerinde artık. Vadilere çıkayım dağlara kaçayım yorulunca dönerim. Kaldığım yerden yazarım satır satır başlık başlık.
Ben sussam da kalemim susmaz. Hükmedemiyorum ona parmaklarımın arasındayken. Geceleri onun sesi uyutmuyor beni. Kalk diyor geceyi aydınlatan bomba çocukları hayattan koparıyor. Cansız bedenleri düşerken toprağa insanlığın. Onlar bir bir cennete uçuyor. Boşlukta kalbim acıyor ve utanıyorum kendimden elleri kolları bağlı durmaktan. Alışmış dilim şiir sözcüklerine. Bir söz çıkmalı ağzımdan zamanı durduran, savaşı bitiren masumları koruyan. Bir söz yazmalı ellerim yer yüzünde fitneyi sonsuza kadar bertaraf edip dünyayı yine cennete çevirip göçüp gitmiş çocukları yeniden getiren. Çocuk sesi olmadan dünya cehennem köşesi. Acizlerden de acizin sözü olsun burada. Dönüp tekrar bakayım tekrar tekrar okuyayım acısı kalsın bana da.