SANAT TARİHİ EĞİTİMİ
Kültür mirası olarak adlandırılan eski eserlerin, tanıtılması ve öğretilmesi ile uğraşan bilim dalına sanat tarihi denir. Sanat tarihi her aydın olduğunu iddia eden kişinin bir dereceye kadar bilmesi gereken bir konudur. Batı ülkelerinde buna önem verilmiştir. Ancak o ülkelerde mimarinin yanı sıra eski sanatları temsil eden resim sanatı ürünlerinin de toplandığı müzeler, sanat galerileri vardır. Bizim bu hususta oldukça fakir bir durumda bulunmamıza karşılık, yurdumuz mimarı eserlerin çokluğu ve ait olduğu medeniyetlerin fazlalığı bakımından zengindir. Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar çok değişik medeniyetlerin hatıraları olan mimari esere rastlanamaz.
2.dünya savaşı yıllarında yüksek öğrenim görmek üzere Almanya’da bulunduğumda kaldığım evdeki odada ev sahibimin küçük camlı dolaptan ibaret bir kütüphanesi vardı. Hepsi de genel kültür veren kitaplardan oluşan bu kütüphane dolabında Almanca bir sanat tarihi kitabı buldum. Çok güzel baskılı resimlerle süslü olan ve Luuckenbach adında birisi tarafından yazılmış bu güzel eser lise öğrencileri için hazırlanmış bir sanat tarihi kitabı idi. Avrupa ülkelerinin hepsinde olduğu gibi batı kültürünün kökleri ilk çağın Yunan ve Roma kültürlerinde aranıyor. Arkasından “Karanlık Dönem” denilen Orta Çağ sanatlarına geçiliyor ve batıda yeni bir çağı yarattığı kabul edilen Rönesans’a atlanıyor. Birbirinden az veya çok farklı dönemlerde ülkelerde kendisini gösteren Rönesans hareketi Yeni Çağ Avrupası’nın özü olarak kabul ediliyordu. Rönesans’tan günümüze kadar Batı’daki sanat ve üslûplar akımı sanat tarihinin ağırlık merkezi oluyordu. İşte 1940’lı yıllarda Alman okullarında öğrencilere öğretilen sanat tarihi dersleri bu çerçeve içinde işlenmişti. Batı bunun dışındaki sanatlara fazla bir ilgi göstermiyordu. Batı medeniyetinin özünde Hıristiyanlık olduğundan İlk Çağın arkasından kısaca erken Hıristiyan sanatı üzerinde duruluyordu. Ancak bunun arkasından gelen Bizans sanatı fazla önemsenmemişti. İslâm sanatı ise hiç ilgi duyulmayan bir konu olarak kalmıştı. Gayet tabi olarak Asya ve Uzakdoğu sanatlarının hiç bahsi bile geçmiyordu. Almanya’da 1920’li yıllarda Springer yayın evinin bastırdığı ve çeşitli değişik uzmanlara bölümleri yazdırılmış birkaç ciltlik genel bir sanat tarihi eserinin bütün içindekiler ilk çağdan 20.yy kadar batının kendisine mal ettiği sanatlara ayrılmıştı. 5 cilt bu şekilde bu esasa göre yazıldıktan sonra 6 cilt olarak bir ek yapılarak buna Avrupa Dışı Sanatlar başlığı konulmuştu. Bunun içinde İslam ve birkaç sayfadan ibaret Osmanlı Sanatı dışında Hint, Çin ve daha Uzakdoğu sanatlarının bulunduğu bölüm yer almıştı.
Eksik bir programa rağmen batılı öğrenci benimsediği kültür mirasının ürünlerini öğreniyor ve bunların varlığını etrafındaki yapılardan müzelerdeki eserlerden tanıyabiliyordu. Böylece; orta öğretimdeki bilgiler batıda gençlerin bilgi dağarcığına katılmış oluyordu.