Güzel Sanatlar Lisesine Çağdaş Yaklaşım

ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSELERİ PROGRAMLARINA ÇAĞDAŞ BİR YAKLAŞIM
Günümüzde eğitim ve psikoloji alanındaki gelişmelerde bireyin neler yapabildiğinden çok neler yapabileceği yaklaşımı öne çıkmaya başlamıştır. Bu güne kadar zeka unsurları olarak kabul edilen problem çözme, mantıksal düşünme ve eleştirel becerilerin standardize edilmiş zeka testleri ile derecelendirildiği bir eğitim ortamı ağır basmaktadır.

Geçen yüzyılın bu klasik eğitimsel değerleri artık tek başlarına bu yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayacak yeterlilik göstermemektedir. Bilgi çağında oluşumuz ve teknoloji ile bu bilgilere her an ulaşabilmemiz bizde başka yeteneklerin geliştirilmesini gerektirmektedir.

Bu yetenekler nedir sorusuna vereceğimiz yanıt ise geleneksel zeka unsurları dışında bırakılan yaratıcılık ve ıraksak düşünceyi gerektiren sanatsal bakış açısıdır. Bireyin var olan bilgileri özgün bir şekilde  ilişkilendirebilmesi, sentezleyebilmesi, metaforik düşünceyi geliştirebilmesi çağdaş insanın özellikleri arasında olmalıdır.

Sanatsal gelişim, toplumsal gelişmeye ve toplumsal yaşamın yapısına doğrudan bağımlıdır. Sanatın modern ve post-modern süreçte yönünün değiştiği göz önüne alınırsa, sanat eğitimi veren Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinin programlarının da bu anlamda geliştirilmesi gerektiği inancındayız.

Bu anlayışın Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri programlarına yerleştirilmesi, öğrencileri günümüz sanat eğitimine değişik yaklaşımlar sunan kişiler olarak yetişmesi, tümdengelimin ve analitik yaklaşımın kısırdöngüsünden kurtulup bireysel ifadelerin zenginliğine ve çok sesliliğine kavuşmaları mümkün olacaktır.

Çağımızın Eğitim Anlayışı

Bilgi depolamaya karşın anlamaya yönelik eğitim:

Eğitimli insan tarifi yeni bilgileri özümleyebilmesi ve olaylar üzerine yorum yapabilmesidir. Böyle olmakla beraber eğitim tartışmaları çoğunlukla, eğitimli çağdaş insanın bu göstergelerine eğilmemektedir. Yeni yöntemler ele alınıp incelenmesine karşın neyin niçin öğretilmesi konusunda açıklık ve fikir birliğine yönelik tartışmalara gereken önem verilmektedir.

Çağdaş eğitim, yaşamımızın farklı kesimlerinin çevresel, fiziksel, biyolojik, sosyal, kişisel daha iyi anlaşılması için bir temel teşkil etmelidir. İnsanın doğasında olan anlam verme, yorumlama özelliği mitoloji, sanat, folklor ve dinleri ortaya çıkarmıştır.

Eğitim sadece teknik öğretim ve bilgi donanımı olmamalıdır. Okur yazarlık temel olguları öğrenmek, temel becerileri kazanmak, disiplin ve belirli alanlarda uzlaşmak eğitimde bir amaç değil sorunları, konu ve ilişkileri anlamaya yönelik araç olarak görülmelidir.

Çağdaş psikoloji anlama olgusunu zihinde ve beyinde gerçekleşen bir olay olarak ele almaktadır. Diğer bir deyişle, bilginin özümsenmesi, bilinç düzeyine erişmesi ve dönüştürülmesinde yaşanılan zihinsel  temsil süreçlerinin önemi üzerinde durmaktadır.

Bu durumda anlama, gözlemlenebilen, eleştirebilen ve geliştirilebilen davranışa bağlıdır. Bu formülün işlemediği durumlarda bizim kişinin bulanık sularda yüzdüğünü gördüğümüz halde olumlu eğitimsel katkıda bulunma olanağımız olmamaktadır. İstenilen etkin performans ise farklı durum ve ortamlarda bireyler arasındaki girift bilişsel şemalardan ortaya çıkabilmektedir.

Ancak gözlenebilen, eleştirilebilen, nesnel (objektif) ölçütler çerçevesinde değerlendirme öğrencilerin bildiklerini ve yapabildiklerini ölçmek şeklinde gelişmiştir.

Oysa teknoloji çağı ve ileriye dönük yaşam gereksinimleri bizleri, mevcut bilgileri yorumlamaya, dönüştürmeye ve yaratıcı düşünmeye ve sorun çözecek performansları ortaya çıkarmaya zorlamaktadır. Gardner’a (1999) göre zeka, yaşanılan kültürde geçerli olacak problem çözme davranışları ve ürün geliştirmedir. Bu görüşe göre önemli olan sadece bilgileri edinmek değil, onları bir context (bağlam) içinde kullanabilmektedir. Bunu sağlayacak olan eğitimsel yöntemler doğrudan öğretmen merkezli bilgi dağılımı olmamalıdır. Grup (proje) çalışmaları, drama, vaka çalışmaları, sunuşlar çağdaş eğitim kapsamına alınmalıdır.

Eğitimde anlamanın karşısına çıkan engeller klasiktir. Öğrenciden beklenen belirli davranış biçimlerini belirli yerlerde kullanmayı öğrenme ve istenilen yerde en etkin şekilde ortaya koymaktır. (Matematikte havuz problemleri formülü sabittir, ancak öğrenciler bu formülü anlamış ve  özümsemiş bile değillerdir. Farklı ortamların gerektirdiği şekilde kullanıma dönüştürme becerileri yoktur.)  ‘Anlamayı hedefleyen öğretim’ performansa dayanan bir yaklaşımdır.’ Burada eğitimcilerin görevi sınırlı sayıda açık anlam hedef belirtmeleri ve ilgili anlama performanslarını istemeleridir. Eğitimde bu hedef öğrenciler tarafından da paylaşılmalıdır ( Sevinç, 2003 ).

Araştırmalar göstermektedir ki bütün insanların zihinleri aynı şekilde çalışmamakta, güçlü ve zayıf bilişsel yanlar sergilemektedir. Bu gerçek  bizim eğitimciler olarak öğrencilere öğretme ve onların öğrendiklerini değerlendirme tarzımızı etkilemek durumundadır. Farklı yeteneklerden oluşan öğrencilere erişebilmek için çeşitli yöntemler ve yaklaşımlar kullanmamız gerekmektedir.  Bu anlayışla Howard Gardner (1999) insanların en az 8 görece ayrı bilgi işleme alanına oturtmuştur. Bu kuram farklı yeteklere cevap veren belirli yeteneklere sahip geleneksel eğitim çerçevesinde (sözel, mantıksal, matematik) başarı sağlamasının tek bir zeka değeri olmasına karşı gelmektedir.

Gardner farklı zeka alanlarını şu şekilde belirtmiştir:

  • Sözel
  • Mantıksal / Matematiksel
  • Uzaysal / Mekansal
  • Bedensel / Kinestetik
  • Müziksel / Ritmik
  • Sosyal / Kişiler arası
  • Bireysel / Kendine dönük
  • Doğacı (Natüralist)

Bunlara ilaveten Manevi / Mistik (Spiritual) zeka da düşünülmektedir.  Hepimiz insan olma durumuyla bu zeka alanlarına az veya çok girmekteyiz. Fakat eşit güçler ve benzer davranışlar göstermemekteyiz.

Biyolojik ve kültürel kalıtımlar, kişisel tarih ve deneyimler bizleri farklı kılar. Bu farklılıkları görmezlikten gelip tek doğrultuda eğitim anlayışı bizleri kısırlaştırır. Kültür zenginliği ve yeniliklere, yaratıcılığa bir engel teşkil eder. İnsanların güçlü zihinsel alanlarına paralel öğrenme ve düşünme tarzları beyin araştırmalarıyla da ortaya konmuştur. İnsanlar bütün beyinleriyle öğrenmelerine rağmen beynin sağ ve sol yarıküresi farklı işlevlerle yükümlüdürler. Erken çocukluktan itibaren çevre ve deneyimler bu iki yarıküre arasındaki dengeyi şekillendirir ve bir çok bireysel davranış farklılıklarını ortaya çıkarır. Araştırmalar her bir yarıkürenin kendine özgü bilgi işleme modüllerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sağ yan küre ana hatları ve bütünü (Gestalt) görür, sol yarıküre ise ayrıntıları mantıksal ve zamansal bağlamda  sıraya koyar.

Beynin Bilgi İşleme Dağılımı

Sol (ayrıştırıcı) Sağ (Bütünleştirici )
Analitik – Ardışık Bütünleştirici – Eş Zamanlı – Uygulamaya yönelik
Ayrıntı Bütünsellik
Duymak – Konuşmak Bakmak – Yapmak
Mantıksal düşünme Sezgisel Mantık
Analiz etme-zamanı kavrama Tasarım – Üç Boyutlu Mekan Tasarımı
Dil:Konuşma, ses, gramer, sözel kavramlar Dil: Sözcük anlama, ses perdeleri,beden dili, sosyal etkileşim metafor, nükte
Hızla değişen motor kalıpları
(Yazmak, piyano çalmak)
Elle ilgili yetenekler
(Çevreyi elle değiştirme)
Otomatik tekrarlar Yeni davranışlar
Kısa süreli sözel bellek Duyusal imge belleği
İşitsel kalıpları kavrar Sezgisel olarak kavrar
Sıraya koyma Eş  zamanlı ele alır

Sağ beyin yarımküresinin

Güçlü Yanları   Zayıf Yanları
Büyük kas gerektiren sporlar
(futbol, yüzme)
Küçük kalıplı motor sıraları
(yazma)
Mekansal ilişkiler
(yelken, teknik çizim)
Sözcüklerle ilgili kısa süreli bellek
Görsel yaratıcılık
(sanat, tasarım)
Birbirini izleyen yönler, takip etme, derli toplu, dakik olma
Yaparak öğrenme Dilsel ifade, gramer, yüksek sesle düzgün okuma, imla
Bütünü görme Sıraya koyma, matematik denklemlerini çözümleme
İnsanlara ayak uydurma Ödevlerini hatırlama, yerine getirme

Sol beyin yarımküresinin

Güçlü Yanları  Zayıf Yanları
Ardışık programlama Büyük kas gerektiren sporlar
Gramer, öykülerin ayrıntıları Resmin bütününün kavranması
Matematik, formüller Geometri, haritalar, grafikler
Dakiklik Hayal gücü, yaratıcılık
Sözcük ve sayılarla ilgili işitsel hafıza Sosyal algılama, başkasının bakış açısını anlama

Bu bilgiler doğrultusunda hiçbir normal çevrenin kişiyi sağ veya sol beyin yarıküresi işlevlerine mahkum etmediğini kesinlikle söyleyebiliriz. Ancak kişilerin düşünme becerilerini kullanma tarzındaki farklılıklara kalıtımın ve erken deneyimlerin sebep olduğu da bir gerçektir. Bir öğrenci uyarıları bir kaynaktan diğeri ise başka bir kaynaktan alır. Dolayısıyla diyebiliriz ki çoklu zeka kuramı çerçevesinde  insanların öğrenmelerine en uygun güçlü yolu bulacak çeşitli öğretim yöntemlerini bir arada kullanarak güzel sanatlar eğitimin hedefleri arasında olmalıdır. Eğitim programlarındaki amacımız beynin her iki parçasını eşzamanlı kullandırmaya yöneltmektir.

Güzel Sanatlar Liseleri Programının Değerlendirilmesi

Amaçlar:

‘En iyi eğitimin nasıl olacağı konusunda kesin bir görüşe varmadan önce, ne tür bir insan yetiştirmek istediğimiz konusunda bir anlayış getirmeliyiz.’ der Bertrand Russell. Gerçekten de bir programın başarısı için ilkin sonuç ya da sonuçların net olarak belirlenmesi  gerekir. Ve amaçlanan sonuca ulaşmak için yaşanılacak süreçteki öğretim yöntemlerinin saptanıp, uygulanmasıyla mümkün olur. Eğitme süreci bizi amaca götüren bir araçtır.Amacı belirlemek için günümüzde eğitim alanında yapılan çalışmaları ve sanatın geldiği aşamayı göz önünde tutmak gerekmektedir.

Eğitimdeki gelişmelere yazının başında değindik. Sanat açısından baktığımızda ise sanatın, toplumsal gelişmeye ve toplumsal yaşamın yapısına doğrudan bağımlı olduğunu görüyoruz. Çağın düşünce sistemi ile sanatın var oluş nedeni arasında paralellik vardır.

Günümüzde sanatın görevi açık kapıları yıkmaktan çok, kilitli kapıları açmaktır.   Bu da denenmeyeni denemek, geleneksel malzemelerin dışına çıkmak, disiplinler arası ilişkileri kullanmaktır.

Andre Breton’un dediği gibi ‘Bir sanat yapıtı ancak geleceğin titreşimlerini taşıyorsa değerlidir.’ Geçmişin deneyimleri her zaman sanatçıya ışık tutmuştur. Ama her zaman da sanatçının yönü ileriye dönük olmuştur.

Aynı şekilde sanatçı içinde bulunduğu coğrafyadan, yaşadığı toplumsal yapıdan etkilenmiş, yöresel değerlerinden güç almış olsa da her zaman evrensel olanı yakalamaya çalışmıştır. Zamanın gerisinde kalan  sanat  kalıcı olamamıştır.

Güzel sanatlar eğitimi programlarının çerçevesi bu gelişmeleri dikkate alarak çizilmelidir. Ayrıca hedefleri çerisinde Güzel Sanatlar Liselerinin Resim programından mezun olacak öğrencilerin ne gibi donanımlara sahip olmaları gerektiğini de belirlemeleri gerekir.

 Öğrencilerin genel kültür gelişimleri hedeflenmelidir:

Alan derslerinin yanısıra sosyo-kültürel ve tarihsel bakış açısı kazandıracak genel psikoloji, sanat psikolojisi, sosyoloji, felsefe gibi alt yapıyı hazırlayacak ve yaşamın kesitlerini bağlamsal olarak inceleme olanağı verecek derslerin programa alınması önemlidir.

Öğrencilerin bireysel gelişimleri  hedeflenmelidir:

Temel Sanat Eğitimi (Obje incelemesi, Nokta, Çizgi, Renk, Koyu-Orta-Açık değerler ve bunları kullanabilmesi, Kompozisyon) ve Desen dersleriyle öğrencilerin yeteneklerini bilgi ile birleştirecekleri bireysel gelişmeleri sağlanmalıdır. Bu eğitimin malzeme ve teknik olarak sınırlandırılmadan verilmesi, özellikle öğrencilerin öğrendiklerini farklı malzeme ve tekniklerle uygulamalar yapmalarını cesaretlendirecekleri ortamların hazırlanması gerekmektedir.

*  Görsel ve dokunsal algının geliştirilmesi,

*  Görsel araç ve gereçleri (teknoloji) iyi kullanabilmesi,

*  Sanata bakışları, tasarım yapma ve teknolojiyi kullanma becerilerinin birlikte geliştirilmesi,

*  Yaratıcı ifadenin geliştirilmesi,

*  Estetik karar verebilme yeteneklerinin gelişmesi önemlidir.

Öğrencilerin teorik alandaki  gelişimleri hedeflenmelidir:

Sanatın başlangıcından günümüze kadar olan gelişimi, nedenleri ve yarattığı sonuçların tartışılarak ‘Karşılaştırmalı Sanat Tarihi’ dersi   altında almaları öğrencilerin sanat tarihi bilici edinmeleri ve sanatsal olayları yorumlayabilmeleri açısından çok önemlidir.

‘Karşılaştırmalı Sanat Tarihi’nin yanısıra ‘Estetik’ desleri de önemlidir. Felsefe nereden gelip nereye gittiğimize dair bize yol gösteren, kişinin ayrıntılar içinde kaybolmasını engelleyen ve genel bir görüş kazandıran bilim dalıdır.

Öğrencilerin yaratıcılık gelişimleri hedeflenmelidir:

Yaratıcılık, hareketle duyular arasında algılarla başlar. Daha sonra düşünceler arasında kavramsal olarak ortaya çıkar. En üst düzeyde ise insan aklının en karmaşık özellikleri olan ilham ve değerlendirme safhasında yoruma yönelik bağlantılar kurma aşamasına ulaşır. Sistemin temelinde bu bağlantılara imkan veren nöron zincirleri vardır. Sol ve sağ beyin yarıkürelerinin birlikte çalışmaları bilgiyi her zaman çevre ve durum şartlarına göre yeni bir senteze dönüştürebilmesi yaratıcılık özelliği taşımaktadır.

Yaratıcılığı hedefleyen eğitim sisteminde öğrenciler

  • İfade etme :Sezgileri ve duyguları kavramlaştırmak için sözlü ve sözsüz ifadeler ve
  • iletişim becerileri kazanırlar.
  • Özgünleştirme: Yeni fikirlere açık olmayı, alışılmışın dışında birleşimler yapabilmeyi,                                                                                                bilinen nesnelere farklı işlevler katabilmeyi öğrenirler.
  • Hayal kurma: Düşüncelerini görselleştirebilmeyi başarırlar.
  • Düşünsel anlamda çağdaş yorum yapabilmeyi kazanırlar.

Yaratıcılığı geliştirmeyi hedefleyen eğitim sisteminde en önemli unsur, kazanma ve kaybetme endişesi taşımayan, öğrencileri birbirine rakip göstermeyen, farklılıkları ön plana çıkaran bir ortam öğrencilere sunabilmektir.  Araştırma  ve inceleme yapabilen, farklı deneyimler yaşamaktan kaçınmayan, çok boyutlu düşünebilen, bulgularını kendi deneyimleri ile birleştirip yorumlayan özgün ve özgür düşünebilen ilerinin yaratıcı kişiliklerini oluşturmak güzel sanatlar eğitiminin temel ilkeleri arasındadır.

Yöntemler

Atölye Eğitimi:

Uygulamalı alan dersleridir. Temel sanat eğitimi ve desen dersleri ile öğrencilerin bireysel gelişimlerini sağlamaya yöneliktir.

Tartışma:

Bir konu ya da kavramı açık olarak ortaya koymak, fikir alışverişi ‘beyin fırtınası’ yapmak ıraksak düşünceyi teşvik etmektir. Fikirlerin toplanıp senteze varılması, proje alanlarının saptanması için önemlidir.

Takım – grup çalışmaları :

Grup çalışmaları eğitiminin Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri  Programında önemli yeri olmalıdır. Bağımsız çalışmaların yanısıra özellikle gruplarla birlikte araştırmayı, birlikte planlayıp uygulamayı  ve takım ruhu edinmeyi, karşıt fikirlere saygı ve tolerans geliştirmeyi, empati ve yardımlaşma gibi özellikleri  kazandırır.

  • Toplum bilinci, demokrasi kavramlarını içselleştirir.
  • Grup çalışmaları, öğrenciyi sistematik öğrenme yanısıra yaratıcılığa teşvik eder.
  • Öğrencilerin becerilerini  kullanmasını sağlar.
  • Öğrencinin neler yapabileceğini gösterir.
  • İçten kaynaklı motivasyonu sağlar.
  • Öğrencilerin ne üzerinde çalışmak istediklerine karar vermelerini sağlar.
  • Öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda uzmanlaşmalarını sağlar.
  • Eğitimcilere ise öğrencilerin yaptıklarını kontrol etme, bilgilerini kullanma, yapılacak işleri belirleme olanağı sağlar.

Proje Çalışması:

Proje çalışmalarında amaç, konu ya da kavram hakkında daha ayrıntılı bilgi edinme, sorgulama, yanıt aramadır. Bunlar çizim, yazma, okuma, gözlem raporları, görüşme teknikleri ve grup içi görev paylaşımı ile araştırılır. Bulunan bu veriler değerlendirilerek (biçimsel yada düşünsel platformdaki tasarımlarında) farklı sunumlarla ortaya ürün çıkartılır.

Bu çalışma sürecinde öğrenciler sorumluluk alırlar, doğru buldukları seçimleri yapıp karar verebilirler, yaptıklarını yorumlarlar.

  • Nesnelere farklı anlamlar yükleyerek, nesneleri dönüştürerek duygu ve düşüncelerini bu yolla  ifade edebilirler.
  • Sanat tarihine ya da toplumsal olaylara gönderme yapabilirler.
  • Eleştirel yorumlar yapabilirler.
  • Malzemeyi doğru seçebilmeyi öğrenirler. Hangi malzemenin hangi malzeme ile uyum ya      da karşıtlık yarattığını fark edebilirler. Bu şekilde  bir konu ya da kavramın farklı malzeme ve    yorumlar yoluyla birbirinden farklı sonuçlara ulaşıldığını görürler.
  • Malzemede çeşitlilik, teknik araştırmalar, yapıtların görsel, sözel, yazınsal olarak kendini savunması ile ifade zenginliklerine ulaşırlar.

Günümüzde sanat eğitimi, kişinin duygu ve düşünce yeteneklerini bir bütün içinde geliştirmeye yönelik yaratıcı etkinliklerin tümü olduğuna göre, sunular iki ya da üç boyutlu düzenlemelerle olacağı gibi,  drama, performans gibi vücut dillerini kullanarak ta  yapılabilir.

Drama öğrencilerin kendilerini ve başkalarını anlamaları için anahtar teşkil eder. Drama aracıyla kendimiz dahil insanların davranışlarını inceleme, yeniden yaratma, neler olabileceği üzerinde bireysel görüşlerimizi başkalarının görüşleriyle karşılaştırmak imkanı elde edilir. Proje çalışmalarında drama, mekan, hareket ve dil alanlarını kullanarak anlam geliştirmeye yöneliktir. Bu da dinamik ve akıcı ortam sağlayarak yaratıcılığa yol açar.

Performans, vücut dilini gerektiğinde  müzik eşliğinde kullanarak istenilen konu yada kavramı yorumlamaktır. Genellikle mimikler ve simgesel anlatım öne çıkar. İlle de söz gerektirmez. Farklı anlamlar yüklenmiş nesneler kullanılarak ifade zenginleştirilebilir.

Sınıf içinde sunuş

Proje tamamladıktan sonra çalışma süreçleri yazı ile ifade edilir ve sözlü olarak sınıfa sunuş yapılabilir. Projenin başlangıcından sonlanmasına kadar geçen süreçteki  aşamalar tartışılır ve proje değerlendirilir.

Müze eğitimi:

Günümüzde müze, ‘toplumun bilimsel ve kültürel geçmişini yansıtan, geleceğini biçimleyecek öğeleri araştıran, toplayan, ve koruyan, sergileyen, belgeleyen, yaşatan ve yönlendiren bir yaygın eğitim kurumudur’

Batı’da müzeler bir eğitim kurumu gibi çalışmaktadırlar. Bünyelerinde kurdukları ‘eğitim departmanları’ ile koleksiyonlarını tanıtmak için sistemli olarak  çeşitli yaş gruplarına, okullara, serbest ziyaretçilere, özürlülere eğitim veren örgün eğitimi destekleyen en kapsamlı ve organize yardımcı kurum niteliğindedirler.

Müze gezilerinde sanat yapıtıyla yüz yüze olunur. Yapıtı tanımak için yapıtın malzemesi, yöntemi, dönemi, içeriği v.b. birtakım sorular sorulur ve yanıtları aranır. Çağdaşlarıyla karşılaştırmalar yapılır, dönemindeki yeri tartışılır.

Ülkemizde müzeler bu anlamda eğitim çalışması yürütmediklerinden müzelerden yararlanmada okul eğitimcilerimize büyük görevler düşmektedir. Geçmişle gelecek arasında bir köprü niteliğinde olan müzeler, sanat eserlerini tanıtmanın ötesinde güzel sanatlar liseleri öğrencilerinin kültür birikimlerini arttırmalarına ve doğru sanat tarihi bilinci edinmelerine olanak sağlayacaktır.

Özet olarak çoklu zeka kuramı 8 farklı zeka alanlarıyla sağ ve sol beyin yarıkürelerinin işlevlerine yer verdiğinden   öğrencilerin çoğunun gelişmesi için eşit fırsat sağlamaktadır.

Beynin bütününe yönelik bu eğitim yaklaşımı, edindiği bilgileri sentezleyebilen, gerektiğinde bunları dönüştürebilen ve yaratıcı  çözümler ortaya koyabilen  kişileri yetiştirmesine uygun ortamı yaratacaktır. Ancak bu şekilde birçok farklı yetenek sergileyen ve bu yeteneklerinde beceri kazanmış kişilerden oluşan çok sesli topluma geçiş mümkün olacaktır.

Kaynak eski blog yazıları Doç. Dr. Müzeyyen SEVİNÇ – Yrd. Doç. Dr. Oya ABACI

Kaynaklar

  • Atagök, Tomur. ‘Çağdaş Müzecilik Kavramı Doğrultusunda Türk Sanat Müzelerinin Kültürel Etkinliklerinin Saptanması’. Yeterlilik Tezi, M.S.Ü. İstanbul, 1985
  • Fischer, Ernst. ‘Sanatın Gerekliliği’, Çeviri: Cevat Çapan, (e yayınları), İstanbul, 1979
  • Gardner, Howard.  ‘Çoklu Zeka’,  (Enka Okulları Yayınları), 1999
  • Gardner, Howard. ‘The Disciplined Mind’ , (Penguin Books), 2000
  • Healy, M, Jane. ‘Çocuğunuzun Gelişen Aklı’  (Boyner Holding Yayınları), 1998
  • Russell, Bertrand. ‘Eğitim Üzerine’, Çeviri: Nail Bezel, (SAY yayınları), İstanbul, 1984
  • Sevinç, Müzeyyen. ‘Gardner’ın Çoklu Zeka Kuramı’. Gelişim ve Eğitimde Yeni Yaklaşımlar, Edt. Sevinç, M., S. 67-83. (Morpa Kültür Yayınları), 2003
  • Tarlow, Terry. ‘Creativity İnside Out’ Addison_Wesley Publishing Company, 1996
  • Vergo, Peter. ‘The New Museology’ (Reaktion Books), 1997
  • Williams, Linda Verlee. ‘Teaching for the Two Sided Mind’,  (A Touchstone Book), 1986

Yorum yapın