Akıl Gözü Nedir
Akıl gözü ya da diğer bir ifadeyle zihin gözü, kişinin görselleştirme yeteneğini tanımlayan bir terimdir. Sahneleri veya ortaya çıkan zihinsel görüntüleri hayal etme veya hatırlama zihinsel yeteneğini ifade eder. Burası görsel belleğin veya hayal gücünün, görüntülerin alınıp yaratıldığı varsayımsal bölgesidir. Kafanın içinde dev bir göz değil, kafanın içinde görüntülerin alınıp yaratıldığı bir yer. Bu terim aynı zamanda teknolojiye ve Eugene S. Ferguson’un 1992 tarihli kitabı Mind’s Eye’a, Vinnie Moore’un 1986 tarihli albümü Mind’s Eye’a (albüm) veya İsveçli bir grup olan Mind’s Eye’a (grup) da atıfta bulunabilir.
Yeni bir araştırma, zihinsel imajlar oluşturamayan kişilerin hayatlarındaki önemli olayları hatırlama ihtimalinin daha düşük olduğunu ortaya çıkardı. Çalışmanın yazarları, “zihin gözünün” yokluğuyla karakterize edilen bir durum olan afantazi hastası gönüllülerin beyinlerini taradıktan sonra, hipokampus ile görsel korteks arasındaki anormal bağlantıların, bozulmuş otobiyografik hafızayı vurguladığını buldular.
Yaklaşık 50 kişiden birinin bir dereceye kadar afantaziden muzdarip olduğu düşünülüyor, bu da onların zihinlerinde görüntüleri hayal etmede zorluk yaşadıkları anlamına geliyor. Bu fenomen hala yeterince anlaşılmamış olsa da, zihinsel görüntülerin yaratılmasında anahtar rol oynayan hipokampusun bir şekilde aracılık etmesi muhtemeldir.
İlginçtir ki hipokampus aynı zamanda beynin en önemli hafıza merkezlerinden biridir. Bu durum, çalışma yazarlarının geçmişteki yerleri, insanları veya olayları hayal edememenin afantaziklerde daha zayıf otobiyografik belleğe yol açıp açmayacağını merak etmelerine yol açtı. Araştırma için araştırmacılar, afantazisi olan 14 kişiyi ve afantazisi olmayan 16 kişiyi işe aldı ve onlardan hayatlarının beş farklı dönemine ait olayları hatırlamalarını istedi: erken çocukluk, ergenlik, erken yetişkinlik, orta yaş ve geçen yıl. Çalışma yazarı Merlin Monzel yaptığı açıklamada, “Afantazili kişilerin anıları hatırlamakta daha zorlandığını gördük” dedi. “Sadece daha az ayrıntı anlatmakla kalmıyorlar, aynı zamanda hikayeleri daha az canlı oluyor ve kendi hafızalarına olan güvenleri zayıflıyor. “Bu, kişisel geçmişimizi hatırlama yeteneğimizin hayal gücümüzle yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor” dedi.
İlginç bir şekilde, afantazili katılımcılar sıklıkla belirli bir yerin “nasıl bir his olduğunu” bildiklerini ancak o alanı zihinlerinde yeniden yaratamadıklarını belirtmişlerdir. Örneğin bir kişi bu deneyimi şu şekilde anlatmıştır: “Bilincimi evin mutfağına aktarabiliyorum ve etrafımdaki her şeyi hissedebiliyorum ama bu duyguyla ilişkilendirilen görsel bir imge yok.”
Araştırmanın bir sonraki aşamasında araştırmacılar, katılımcıların yaşam olaylarını hatırlamaya çalışırken beyin aktivitelerini gözlemlemek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullandılar. Çalışmanın ortak yazarı Pitshaporn Leelaarporn, “Bu, canlı, ayrıntılı otobiyografik anıların geri getirilmesinde önemli bir rol oynayan hipokampusun, afantazisi olan kişilerde daha az aktif olduğunu gösterdi” dedi.
Daha spesifik olarak, “hipokampus ve görsel korteks arasındaki bağlantının afantasia olmayan kişilerde hayal gücü ile ilişkili olduğunu, ancak etkilenenlerde böyle bir bağlantı olmadığını” açıkladı. afantaziklerde zihinsel görüntülerden sorumludur ve aynı zamanda yaşam olaylarını hatırlama yeteneğinin azalmasına da katkıda bulunur.
Çalışmanın yazarları, “Sonuçlarımız, görsel zihinsel imgelemenin ayrıntılı, canlı [otobiyografik hafıza] için gerekli olduğunu ve bu tür bilişsel işlevlerin, hipokampus ile görsel algısal korteks arasındaki işlevsel bağlantı tarafından desteklendiğini gösteriyor” sonucuna vardı. Bu gözleme dayanarak, görsel imgeleme eğitiminin Alzheimer hastalığı ve diğer hafıza bozuklukları olan kişilerin uzun vadede hafızalarını geliştirmelerine yardımcı olabileceğini öne sürüyorlar. Gelecekteki çalışmaların bunun gerçekten böyle olup olmadığını değerlendirmesi gerekecektir.
Bu yazı eLife adresinden derlenmiştir.